GÖLGE OYUNU ( KARAGÖZ –
HACİVAT )
Geleneksel olarak hayvan
derilerinden kesilerek hazırlanmış
insan, hayvan, eşya gibi figürlerin bir ışık kaynağı önünde oynatılarak,
gölgelerinin gerdirilmiş, beyaz bir perdeye düşürüldüğü gösteri sanatıdır.
Kökenleri üzerine çeşitli görüşler olmakla birlikte; Asya'nın
zengin gölge oyunu geleneği, bu sanatın Cava'dan (Endonezya), Hindistan'dan veya Çin kültürlerinden
10. yüzyıldan itibaren yayıldığı görüşünü desteklemektedir. İslam ülkelerinde
görülen gölge oyununun, benzerlikler de göz önüne alındığında, Cava'dan geldiği
tahmin edilmektedir. Anadolu'ya ise, 16.
yüzyılda Mısır'dan gelmiş
olma ihtimali büyüktür. Türklere, Cava ve Hindistan'dan, Çingene oynatıcılar
yoluyla geldiği de iddia edilmektedir.
Zamanla bu oyuna Türkler kendi yaratıcılıklarını katmış; ona çok daha
renkli, hareketli, özgün bir biçim vermişlerdir. Öyle ki, 19. yüzyılda Mısır'ı
ziyaret eden gezginler, orada
izledikleri oyunun Karagöz ve Hacivat olduğunu ve gölge oyununun Mısır'a Türkler
tarafından getirildiğini düşünmüşlerdir. İlk başlarda 28 farklı oyundan oluşan
Hacivat Karagöz oyunları zamanla türemiştir. Ramazan ayında Kadir Gecesi hariç
her akşam bir oyun oynanırdı. Farklı yörelere ait insanlar, Zenne, Karagöz'ün
karısı, v.b kişiler oyunda yer alırdı. Piri Şeyh Küşteri olarak bilinir. Öyle
ki oyunun oynandığı perdeye Küşteri Meydanı da denilirdi. Mukaddime (giriş),
Muhavere (atışma), Fasıl (asıl amacın, oyunun sergilendiği bölüm), Bitiş
(yapılan hatalar için özür dilenilen ve bir sonraki oyun hakkında bilgi verilen
bölüm) olmak üzere 4 bölümden oluşur.
Kaynakça
Karagöz Hacivat Oyununun Kökeni
17. yüzyılda son şeklini alan Karagöz gölge tiyatrosunun ne
zaman Osmanlı topraklarına geldiğiyle ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Bu görüşlerden bazıları şunlardır:
·
Birinci
görüş: Çin'den Moğollar'a geçen bu gölge oyununu Türkler
de Anadolu'ya göçerken beraberlerinde getirmişlerdir. Orta Asya’da çadırlarda
oynatılan ve "Çadır Hayal" ya da "Kolkorçak" adı verilen
bir tür kukla oyunu ile Karagöz oyunu arasında büyük benzerlikler vardır.
"Kolkorçak" sözcüğü, Türkçe'de korçok, konçak gibi "çocuk"anlamına gelen yarım düzine kadar sözcükle
çağrışım yapmaktadır.
·
İkinci
görüş: Padişah Yavuz
Sultan Selim'in 1517 yılında Mısır’ı ele geçirmesinden sonra bu ülkeden
Anadolu'ya gelmiştir. Sultan Selim, Memluk Sultanı Tomanbay’ın asılışının canlandırıldığı
gölge oyununu izlemiş ve çok beğenmiş. Sanatçıları İstanbul'a getirtmiş, bu
sanatçılar da İstanbul'da başka sanatçıları yetiştirmişlerdir. En çok kabul
gören görüş budur.
·
Üçüncü
görüş: Anadolu'ya Cava Adalarından ve Hindistan’dan çingeneler eliyle getirilmiştir.
Buna dayanak olarak çingenelerin Anadolu'ya geliş tarihleri ile Karagöz'ün
geliş tarihinin çakışması gösterilmektedir. Ayrıca Karagöz oyunlarında rastlanan
bazı çingene özellikleri de bu teoriyi desteklemektedir.
·
En
yaygın görüş: Karagöz ve Hacivat’ın
Bursa’da yaşamış ve Osmanlı Beyliğinin dönem padişahı olan Orhan Bey tarafından
yaptırılan cami inşaatında çalışan iki işçi olduğu, yaptıkları şakalar yüzünden
cami inşaatının geciktiği ve bundan sorumlu tutularak kellelerinin
vurulduğudur.Diğer bir iç görüşte,dönemin Ahi teşkilatının cami inşaatında
yolsuzluk yaptığı ve Karagöz ile hacivat’ın bununla ilgili şakalar
yaptığı,ahilerin onları öne sürüp kurban ettiğidir.Daha sonra Orhan gazinin
Karagöz ve Hacivat’ı istediği,ölümlerini duyunca çok üzüldüğü,bunun üzerine Şeyh
Küşteri adlı bir şahsın başındaki sarığı perde gibi germek suretiyle ve çarıklarını
keserek Karagöz-Hacivat şeklinde işlediği,perdenin arkasında bir kandil yakarak
oluşan gölgelerden ilk Karagöz-Hacivat oyununu oynadığıdır.
Oyunlardaki
Karakterler
"Karagöz ve
Hacivat" oyunlarında, Osmanlı
İmparatorluğu'nda yaşayan ve toplumun farklı sosyal ve ekonomik
katmanlarından gelen tiplerle (kabadayılar, uyuşturucu müptelaları, özürlüler
vb), İmparatorluk şemsiyesi altında yaşayan çeşitli milletleri temsil eden
tiplemelerin (Yahudi, Rum, Arap, Acem, Arnavut vb.) hemen hepsi yer alır. Bu
tiplemeler temsil ettikleri kitlenin en temel özellikleri (kılık, kıyafet,
davranış biçimleri, şarkılar, danslar, maniler vb) ile ön plâna çıkarlar ve
perdede göründükleri anda bu özellikleri (işaretleri) ile anında farkedilirler.
Bu tiplemeler ve temel özellikleri şunlardır:
·
"Karagöz": Saçsız başına “ışkırlak” adı verilen
şapka giymektedir. Hiçbir zaman düzgün bir işi olmayan Karagöz eğitim almamıştır.
Hacivat'ın ona bulduğu geçici işlerde çalışır. İçi dışı bir, olduğu gibi
görünen, tepkilerini çabuk açığa vuran bir halk adamıdır. Halkın sağduyusunu
temsil etmektedir. Merttir, cesurdur bu yüzden başı sürekli beladadır. Meraklı,
patavatsız ve açık saçık konuşur. Bazen hile yaparak diğerlerini kandırmaya
çalışır. Karısı ile sürekli didişir.
·
"Hacivat": Yukarıya doğru kıvrık sivri bir
sakalı olan Hacivat, kurnaz, içten pazarlıklı bir tiptir. Eğitim almış olduğu
bellidir ve her konuda iyi kötü bilgi sahibidir. Herkesin nabzına göre şerbet
verir. Karagöze göre daha kültürlü, aklı başında ve güvenilir bir tiptir.
Arapça ve Farsça sözcükleri sıkça araya sokuşturduğu süslü bir dille konuşur.
Bu nedenle Karagöz onun dediklerini çoğu zaman anlamaz ya da anlamazlıktan
gelir. Oyunlardaki gülütler genelde bu söz oyunlarına ve yanlış anlaşılmalara
dayanır.
·
"Çelebi": İstanbul lehçesiyle konuşan kibar
aile çocuğudur. Ailesinden kalan mirasla geçinir. İyi giyinip, güzel konuşur.
Şiir okumasını sever.
·
"Tiryaki": Uyuşturucu müptelası bir işsizdir.
Bu nedenle hep uyuklar. Tütün, nargile, kahve, gibi keyif verici maddelere de
düşkündür.
·
"Beberuhi": Diğer adları “Altı kulaç” ve
“pisbop”tur. Yılışık ve yaygaracı olan bu karakter hızlı hızlı konuşur, işi
gürültüye getirir, sık sık ağlar.
·
"Kayserili": Asıl adı Mayısoğlu olan karakter,
Kayserili şivesiyle konuşur ve genellikle bakkal veya pastırmacı olarak perdede
gözükür. Bir işareti de kolundaki yumurta sepetidir.
·
"Kastamonulu": Asıl adı “Himmet Dayı” veya
“Himmet Ağa” olan bu iri yarı adamın mesleği odunculuktur ve işareti elindeki
baltasıdır. Kaba saba bir adamdır ve Kastamonu şivesiyle konuşur.
·
"Laz": Tipik işareti elinde taşıdığı
kemençedir. Hızlı konuşur, kimseye konuşma fırsatı vermez, çabuk öfkelenir,
çabuk sakinleşir.
·
"Kürt"": Genellikle hamallık ya da
bekçilik yapar, şiveli konuşur.
·
"Acem"" (Püser, Nöker): Ya İran’dan ya da
Azerbaycan’dan gelmiştir. Mesleği genelde halıcılık, antikacılık ya da
tefeciliktir. Bu zengin tip eğlenceye düşkündür ve etrafına para saçar.
·
"Arap": İki farklı türü vardır, ya “Ak Arap”
veya “Kara Arap” olarak perdede gözükür. Çoğunlukla halayık, uşak veya deveci
rolündedir. Kına, kahve, fıstık satar. Ak Arap'ın diğer adları: Hacı Fitil,
Hacı Kandil, Hacı Şamandıra'dır.
·
"Arnavut" (Mestan Ağa, Bayram Ağa, Celo Ağa,
Recep Ağa, Şaban Ağa, Ramazan Ağa): Bahçıvan, ciğerci, celep, korucu veya
bozacı rolündedir. Cahil cesareti vardır. Çabuk öfkelenip hemen silahına
davranır, bir kabadayı gibi davranır fakat sıkıyı görünce kaçar.
·
"Rumelili" ("Muhacir"): Trakya
şivesiyle konuşan ve adı çoğunlukla “Hüsmen Ağa” olan bu tip perdeye pehlivan
ve arabacı olarak gelir. Güreşte yenilince mızıkçılık eder.
·
"Yahudi" ("Çıfıt"): Korkak,
yaygaracı ve geveze olan bu karakter eskici, sarraf veya tefeci olarak perdede
gözükür. İnatçı ve pazarlıkçıdır.
·
"Frenk" ("Rum") : Türkçe
kelimelerin arasında sıklıkla Rumca kelimeler sarfeder. Mesleği çoğunlukla
doktor, meyhaneci, terzi ya da tacirdir.
·
"Ermeni": Müzik ve şiire düşkündür. Mesleği ya
kuyumculuk ya da lağımcılıktır.
·
"Çerkez": Başında kalpak ve belinde kılıç
vardır.
·
"Tuzsuz": Bu kabadayı tiplemesinin asıl adı
"Tuzsuz Deli Bekir"dir. Kaba kuvvetine güvenir ve etrafındakile
sürekli çatar, gözdağı verir. Her an kavga çıkarmaya hazırdır.
·
"Matiz": Rumca'da matiz sarhoş anlamına gelir. Elinde sürekli
olarak şarap şişesi bulunan Matiz tasviri, sarhoş, külhanbeyi vb tipleriyle
yaklaşık olarak aynıdır.
·
"Zeybek":Adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme
uğrayanları korumak için halkın içinden çıkarak başkaldıran silahlı bir halk
kahramanıdır. Eşkiyaya karşılık olarak da kullanılmaktadır.
·
"Zenneler": Oyunun temasına göre farklı farklı
rollerde gözükürler. Genelde az konuşurlar. Zenne Karagöz'ün karısı rolündeyse
perdede gözükmez sadece sesi duyulur.
·
"Çengi": Genelde oyunun sonunda ortaya çıkıp oynayan
bu karakterin adı genelde “çengi kız” veya “Afet”tir.
·
"Cazu": Uçmak ve insanları farklı kılıklara
sokmak gibi doğaüstü yetenekleri olan yaratıklardır. Bir ejderin veya bir küpün
üzerine binmişlerdir ve ellerinde yılan şeklinde kamçıları vardır.
·
"Cin": Bir diğer doğaüstü bir yaratıktır.
Bunların
dışında Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde yaşamış her türlü tip perdede
yerini almıştır. Bunlardan bazıları: "Rum", "Çingene"
"Külhancı", "Pişekâr", "Kavuklu",
"Kilci", "Tulumbacılar", "Bekçi",
"İmam", "Haham", "Doktor", "Sünnetçi",
"Bolulu Aşçı", "Hokkabaz", "Soytarı",
"Curcunabazlar", "Köçek", "Cambaz", "Ayvaz
Serkis", "Denyo", "Aşık Hasan", "İskele
Kâhyası", "Seymenler", "Deliler", "Dansöz",
"Bok Ana", "Hımhım", "Kekeme",
"Fahişe", "Hermafrodit", "Canan" ,
"Ferhat", "Tahir", "Yaşar (Karagöz'ün oğlu"),
"Sivrikoz" (Hacivat'ın oğlu), Hacivat'ın kızı, Sirin'in annesi,
Zühre'nin babası vb.
Tiplemelerin Gruplandırılması
Karagöz
tiplemeleri bazı sanat tarihçileri ve araştırmacılar tarafından kategorilere
ayrılarak da incelenmiştir. Örnek olarak bu konuda çok geniş araştırmalar
yapmış olan Metin And oyunlardaki
tiplemeleri 11 sınıfta incelemiştir
·
Eksen Kişiler (Karagöz, Hacivat)
·
Kadınlar (Zenneler, Kanlı Nigar, Salkım İnci, Karagöz'ün karısı,
Hacıvat'ın Kızı vs.)
·
İstanbul ağzıyla konuşanlar (Çelebi, Tiryaki)
·
Anadolulu kişiler (Lâz, Bolulu, Kayserili, Kürt, Kastamonulu)
·
Anadolu dışından gelen kişiler (Arnavut, Arap, Acem)
·
Müslüman olmayan kişiler (Rum, Ermeni, Yahudi)
·
Kusurlu ve ruhsal hasta olan kişiler (Kekeme, Kambur)
·
Kabadayılar ve sarhoşlar (Matiz, Tuzsuz Deli Bekir, Sarhoş)
·
Eğlendirici kişiler (Köçek, Çengi, Cambaz, Hokkabaz)
·
Olağanüstü kişiler ve yaratıklar (Cazular, Cinler, Canan)
·
Geçici, ikincil kişiler ve çocuklar (Çeyiz taşıyıcaları,
Satıcılar vs.)
Gölge
Oyununun Bölümleri
Türk
Gölge tiyatrosu olarak bilinen Karagöz-Hacivat oyunları dört bölümden oluşur.
Bunlar:
·
I. Mukkaddime (Giriş, Öndeyiş veya Prolog): Bu
başlangıç bölümünde kamıştan yapılmış Nareke adı verilen düdüğün çalınması
eşliğinde göstermelik adı verilen ve genellikle bir ev ya da
bitki benzeri bir manzara tasviri Küşteri
Meydanı adı verilen perdenin
aşağısından ağır ağır yukarıya doğru yükseltilir. Önce perdeye Hacivat gelir ve
bir semai okuyarak Karagöz'ü davet eder. Karagöz
de bu daveti kabul ederek Hacivat'la atışmaya başlarlar.
·
II. Muhavere (Söyleşi veya Atışma): Bu bölümde
Hacivat'la Karagöz birbirlerine bilmeceler sorarlar. Başlarından geçen bir
olayı ya da gördükleri bir düşü gerçekmiş gibi anlatırlar.
·
III. Fasıl (Oyun): Karagöz oyunlarının ana bölümü
budur. Asıl konunun geliştiği bu bölümde oyunun konusuna göre diğer karakterler
de oyuna dahil olurlar. Bu bölümün müzikleri arasında gazeller de önemli bir
yer tutar. Karagöz’ü yaratan kişi olarak bilinen "Şeyh Küşteri"yi Pirleri olarak kabul eden Karagözcüler bu
nedenle Karagöz perdesine de Küşteri
Meydanıadını vermişlerdir. Perde gazellerinin hemen hepsinde de bu kişinin
adını geçirirler. Örneğin “Hazret-i Sultan-i Orhan rahmetullah’tan
beri/Yadigar-ı Şeyh Kuşteri becadır perdemiz” gibi.
·
IV. Bitiş (Final, Epilog): Çok kısa olan bu
bölümde konu bitmiş, olaylar çözülmüştür. Hacivat'ın Karagöz'e hitaben “Yıktın
perdeyi eyledin viran/Varayım sahibine haber vereyim heman” şeklindeki
repliği duyulduğunda seyirciye oyunun bittiği ilan edilmiş olur. Diğer
görüntüler perdeden çekilirken en sonunda çengi gelir müzik eşliğinde oynar.
Karagöz
gereçleri ve tekniği
·
Hayâli:
Karagöz oynatan ustadır. Karagözü tek bir usta oynatır ve bütün mizansenleri o
idare eder. Ses taklidi yapabilir. Şarkıları usûl içinde kalarak karikatürize edip
perdedeki tiplere özel usûller üretir. Bazı şarkılar bazı tiplemelerle
özdeşleşmiştir. Şarkı duyulduğunda seyirci o tipin perdeye geleceğini bilir.
Karagöz ustası, "hayâli" ünvanını uzun yıllar yanında
"yardaklık" yaparak yetiştiği kendi ustasından alır.
·
Yardak:
Ustanın perde arkasındaki yardımcısıdır. Tef çalar, tasvirleri ustanın eline
verir.
·
Perde: Karagöz perdesi
zaman zaman farklılıklar gösterse de genellikle 180x100 cm ebatlarındadır ve
beyaz renklidir. İlk zamanlar, yani "Kâr-ı Kadîm" (eski) oyunlarda)
perde basitçe iki duvar arasına iple gerilen bir basma kumaştan oluşmaktaydı ve
2 x 2,5m uzunluğundaydı. "Nev icad" (yeni) oyunlarda ise paravana
şeklinde bir sahne oluşturularak beyaz renkli patiskadan, Ayna adı verilen bir perde
kullanılmaktaydı. Bu yeni perdelerin ebatları 180x100 cm'ye küçültülmüştür.
Perdeye, Karagöz'ü ilk oynattığı ileri sürülen Şeyh Küşteri'ye atfen Küşteri Meydanı adı da verilir.
·
Peş tahtası:
Perdenin altında bulunan bu tezgâh perdenin gerisine doğru uzanır ve üzerinde
Karagöz ustasının kullanacağı "tasvirler", "nâreke",
"tef", "ışık kaynağı" vb bu tezgâhın üzerinde hazır
bulunur. Raf şeklindeki parçasınaDestgâh da denir.
·
Hayâl ağacı:
Karagöz ustası perdede birden fazla tasviri idare etmeye çalışırken, yani her
iki eli de tasvirlerin çubuklarıyla doluyken, perdede olması gereken üçüncü,
dördüncü vb. tasvirleri perdeye yapışık (ve haliyle hareketsiz) tutmaya yarayan
çatal biçimli destek gereci.
·
Tasvirler:
Perdede karakterlerin iki boyutlu şekillerine "tasvir" denir. Bunlar
ışığı kısmen geçirebilen şeffaf materyallerden yapılırlar. Geleneksel yöntemde deve derisi kullanılmaktaydı. Bazen de
tasvirler manda, düve, at, eşek ve keçi derisinden kesilirdi. Deve derisi köpek
dışkısı (tüyleri dökmekte etkilidir, ancak taze değilse etkili olmaz) ve
zırnıkla (sodyum sülfat) tabaklandıktan sonra gerilerek yavaşça kurutulur, camla
kazınıp inceltilerek şeffaflığı arttırılır. Tiplemeler deri üzerine çizilip
kesildikten sonra ışığı daha da geçirebilmesi için kontürler boyunca delikler
açılır. Tasvirler zımparalanarak derinin içine işleyebilen, dayanıklı bitkisel
kök boyalarla boyanırlar. Tasvirler genellikle 32–40 cm boyundadır, ancak
en iri tasvir "Himmet"tir ve 50 cm boyundadır.
·
Oynatma çubukları:
Gürgen ağacından yapılır ve boyları 50-60 cm kadardır. Tasvirlere tutturularak
onlara perdede hareket kazandırmak için kullanılırlar.
·
Fırdöndü:
Türk Karagözü yatay çubuklarla oynatıldığı için tasvirler tek yönlü hareket
ederler, geri dönemezler. Bunu aşmak için bazen tasvirlerin sırtına deriden
ufak bir yuva yapılır ve bir menteşe yardımı ile görüntünün sağa sola dönmesi
sağlanır. Buna "fırdöndü" denmektedir.
·
Göstermelik:
Oyun başlamadan önce müzik eşliğinde perdede hareketsiz duran canlı veya cansız
varlıkların tasvirleridir. Bunlar bir limon ağacı, çiçek demeti, gemi,
denizkızı veya kedi olabilir. Ya da Zaloglu Rüstem'in dev ile savaşını gösteren
bir resim konur. Bunların konuyla ilgisi olması gerekmez. Amaç seyircide bir
merak uyandırmak ve onu birazdan başlayacak oyunun havasına sokmaktır.
·
Işık kaynağı:
Eski zamanlarda mum ışığı veya şem’a (bir tür yağ kandili)
kullanılmaktaydı. Modern zamanlarda elektrik ampulleri kullanılmaktadır.
·
Nâreke:
Kamıştan yapılmış, kavala benzer bir tür düdüktür. Mukkaddime (giriş) bölümünde
çalınır.
·
Tef: Genelde Karagöz
ustası (Hayâli)'nın yardımcısı (Yardak) tarafından çalınır. Oyundaki tefe dayren denmektedir,tefi çalana ise dayrenbaz denilmektedir.
·
Zil: Tefin kullanıldığı
anlarda zil de kullanılmaktadır. Tef ve zilin bir arada olduğu "zilli
tef" de kullanılan gereçlerden biriydi.
Karagöz
oyunları
Yazılı
bir metne dayanmayan yani doğaçlama (tulûat)
sahnelenen ve bazıları halk efsanelerinden esinlenilen Karagöz oyunlarının otuz
kadarı günümüze kadar gelmiştir. Genel olarak "Kâr-ı Kadîm"
(eski oyunlar) ve "Nev icad" (yeni oyunlar) olarak iki ana
gruba ayrılsalar da tamamının bugüne kalan metinleri Tanzimat sonrası döneme aittir. Belli başlı
Karagöz oyunları şunlardır:
·
Aptal Bekçi
·
Bahçe
·
Balık
·
Bursalı Leyla
·
Büyük Evlenme
·
Cambazlar
·
Cazular
·
Cincilik
·
Eczane
·
Ferhat ile Şirin
·
Hain Kahya
·
Hamam
·
Hekimlik
|
·
Kağıthane safası
·
Kanlı Kavak
·
Kanlı Nigar
·
Ağalık
·
Aşçılık
·
Bakkallık
·
Ters Evlenme
·
Şairlik
·
Kırgınlar
·
Kütahya Çeşmesi
·
Leyla ile Mecnun
·
Mak Çıkarma
·
Mandıra safası
|
·
Meyhane
·
Orman
·
Ortaklar
·
Ödüllü
·
Sahte Esirci
·
Salıncak Oyunu
·
Sünnet oyunu
·
Tahir ile Zühre
·
Tahmis
·
Tımarhane
·
Yalova safası
·
Yazıcı
|
Karagöz'ün konuları
Karagöz
oyunları yazılı bir metne dayanmazlar. Sözel olarak nesilden nesile aktarılan
hikâyeler üzerinde zamanın şartlarına göre çeşitli eklemeler ve çıkartmalar
yapılmıştır. Zaman içinde dekor ve kostümlerle karakterlerin davranış ve
konuşma biçimlerinde değişiklikler olmuştur. Evliya Çelebi'nin aktardıklarından
anlaşıldığına göre, bazı oyunların da değişmeden günümüze kadar gelebildiği
anlaşılmaktadır. Bazı oyunlar ise sonradan uydurulmuştur. Hattâ A.Thalasso adlı
bir yazar 1877 tarihli "Moliere
en Turquie", ve 1888 tarihli "Le
Molieriste" adlı
eserlerinde bazı Karagöz oyunlarının Molière'in Cimri, Tartuffe,Scapin'in
Dolapları adlı
oyunlarından uyarlandığını bile ileri sürmüştü.
Karagöz
oyunlarının ortak noktası çok karmaşık olmayan konularının önemsiz gündelik
olaylar üzerine kurulu olmalarıdır. Ezbere dayanan bu "açık ve esnek
formlu" konular Karagöz ustasının ("Hâyali") doğaçlamasıyla (tulûat)
seyircinin tepkisi ve günün getirdiği şartlara göre her seferinde başka bir
şekle bürünebilmekteydi. Bu nedenle Karagöz senaryolarının tam bir
sınıflamasını yapmak zordur. Bunlardan bazıları kimi meslekleri (arzuhalciler,
şairler, güreşçiler vb) hicvederken, bazıları da töreleri ve geleneksel
ritüelleri (sünnet gibi) alaya alır.
"Tımarhane" oyununda o devrin akıl hastaneleri gösterilirken dışarıda
serbest gezenlerin hatta bu kurumlarda çalışan bazı hekimlerin de derhal bu
hastanelere kapatılmaları gerektiği vurgulanır. Karagöz ve Hacivat çeşitli
işlere girip çıkarlarken, "Hamam" ve "Bahçe" oyunlarında
olduğu gibi, bazı mekânlara alınmamaları üzerinden ayrıcalıklı bir zümreyi
hicvederler. "Ferhat ile Şirin", "Tahir ile Zühre" ve
"Leyla ile Mecnun" gibi bazı Karagöz oyunları ise doğrudan sevilen
halk hikâyeleri ve efsanelerinden alınmışlardır. Bu oyunlarda Karagöz ve
Hacivat tüm güçleriyle sevenlerin kavuşmaları için çalışırlar. Özgün hikâye
hangi diyarda geçerse geçsin, uyarlama oyunda olaylar hep Karagöz ve Hacivat'ın
yaşadığı mahallede cereyan eder.
Yazıya
dökülmüş Karagöz senaryolarının en kapsamlı koleksiyonu Almanya'dan gelerek
1933-1949 yılları arasında İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde "Arapça ve Farsça
kürsüsü"nde akademisyen olarak görev yapmış olan Profesör Helmut Ritter tarafından derlenmişti. Saray
kuklacısı Nazif Efendi'nin aktardıklarına dayanan ve hem Almanca hem Türkçe
yazılan bu üç ciltlik eser (Hannover, 1924; Leipzig/İstanbul, 1941; Wiesbaden,
1963) baskısı tükendiği için 1968-1970 arasındaCevdet Kudret tarafından Türkiye'de yeniden
yayımlanmıştır.
Müzik (Musiki)
Musiki Karagöz oyunlarının olmazsa olmazıdır
ve başından beri her Karagöz oyununda mutlaka yer almıştır. Klasikleşmiş
Karagöz oyunlarında kullanılan musiki eserleri çok geniş bir yelpaze oluşturur:
Başta Osmanlı-Türk musikisinin değişik türleri olmak üzere Osmanlı
İmparatorluğu sınırları içinde yaşamış tüm etnik ve dini gruplara ait her tür
müzik bu oyunlarda yerini bulmuştur. Karagöz bu yönüyle de birleştirici bir
sanat ürünüydü. Karagöz musikisi sabit değildi ve yüzyıllar boyunca değişen
toplumsal yapı ve musiki anlayışıyla paralel olarak değişiklikler göstermişti.
Türk musikisine ait repertuarlar daha çok 19. ve 20. yüzyıllara aittir. Son
dönemlerde sadece Karagöz oyunları için bazı müzikler bestelenmiş olsa da, bir
"tür" olarak "Karagöz musikisi"nden söz edilemez. Karagöz
musikisine ait başlıca eserler musiki araştırmacısı Etem Ruhi Üngör tarafından titiz bir çalışma ile bir
araya getirilerek yayımlanmıştır. Ağırbaşlı klasik eserlerden hafif şarkılara
ve oyun havalarına kadar çok geniş bir yelpazeden oluşan repertuar şu temel
bölümler altında incelenebilir:
·
Klasik Türk musikisinin kâr, karçe, murabba beste, semai, şarkı gibi
beste şekilleri. Bunların arasında Itrî'den Sadullah Ağa'ya
birçok klasik bestekârın eserleri vardır.
·
Şehir eğlence musikisine ait köçekçeler, tavşancalar ve oyun havaları.
·
Anadolu ve Rumeli türküleri. Bolu türküsü, Harput türküsü vb.
yöresel türküler.
·
Güfteleri Arapça ve Yahudice olan şarkılar.
·
Arnavut, Laz ve Kürt kültürlerine özgü ezgiler.
·
Rum ve Ermeni kültürlerine özgü ezgiler .
·
Çingene şarkıları.
·
Vals, polka, opera aryası gibi Batı müziği parçaları.
Diğer
ülkelerde Karagöz
Kökeni
nereye dayanırsa dayansın Karagöz Osmanlı topraklarında olgunlaşmış ve
tamamiyle Türklere mâlolmuştur. Ancak daha sonraları bu gölge tiyatrosu hem
Osmanlı idaresinde yaşamış hem de bu imparatorlukla yakın kültürel bağları olan Orta Doğu'daki Arap ülkeleri ile Kuzey Afrika ve Balkan ülkelerinde de aynı derecede popüler
olmuştu. Suriye, Mısır, Tunus,Cezayir ve Yunanistan Karagöz'ü
alıp karakterlerini ve konularını yerelleştirerek kendi kültürlerine
uyarlamışlardır. Periferdeki bu yaygınlaşmanın bir nedeni de "agitprop"
(ajitasyon (kışkırtma) ve propaganda) amaçlı kullanılmaya müsait
olmasıydı. Örneğin Halep'teki oyunlar, 1787-1792
Osmanlı-Rus Savaşı'ndan beri itibarı azalmış olan Yeniçeri Ocağı'nı
hicvetmek için, Cezayir'de ise sömürgeci Fransızları aşağılamak amacıyla
kullanılmıştı. Burada Fransız subayları perdede şeytan formunda betimlenmiş, ve
Karagöz'e devasa fallusu ile dövdürülmüştü. Doğal olarak bu
gösteriler yasaklanmakta gecikmedi. Türk Karagözü'ne en çok benzeyen form
Yunanistan'da ortaya çıkmıştır, bunların konuları kadar karakterlerin adları
bile Türk Karagözü'nden ödünç alınmıştır: Karaghiozis ve Hatziavatis.
Bütün bilimsel kanıtlara rağmen Yunanlılar her fırsatta Karagöz'ü sahiplenmeye
çalışmışlardır.
Diğer ülkelerin gölge oyunları
Ana
madde: Gölge oyunu
"Gölge
oyunları", ya da "gölge tiyatrosu" "Karagöz ve
Hacivat"tan yüzyıllar önce ilk kez Çin'de ortaya çıkmış, buradan diğerUzak Doğu ülkelerine
yayılmış, oradan da İran, Mısır, Osmanlı İmparatorluğu yoluyla nihayet
Avrupa'ya gelmişti. Bu yayılışı sırasında gösteriler, yörenin yaşam tarzları ve
kültürlerine bağlı olarak form ve tarz değiştirmiştir. Bu ülkeler gölge
tiyatrosunun ilk kez ortaya ortaya çıktığı zaman ve özelliklerine göre şöyle
sıralanabilir:
·
Çin: Gölge oyunlarının
esasen Doğu ülkelerine özgü bir sanat olduğu ve bu sanatın ilk kez Çin
İmparatorluğu'nda ortaya çıktığı söylenmektedir. Rivayete göre göre Han Hanedanı'ndan yedinci imparator Wu
Ti MÖ 121 yılında çok
sevdiği karısının zamansız ölümü üzerine büyük bir üzüntüye kapılmış ve devlet
işlerini ihmal etmeye başlamıştı. Bu sırada Şav Wong adlı bir Çinli İmparatorun
üzüntüsünü hafifletmek için ölen karısının hayalini bir perde arkasından ona
gösterebileceğini söyler. Bu saray sanatçısı eşek derisinden ve renkli
kumaşlardan yaptığı tasvirlerle ipek bir perde arkasından ses taklitleri
eşliğinde imparatora ilk gösterisini sunar. Genelde saraylarda gösterim şansı
bulan Çin gölge oyunları tarihi olaylar üzerine kuruludur ve bu temsillerde
genellikle aristokrasi betimlenir.
·
Hindistan:
Dinsel temalara ağırlık verilen Hint gölge oyunları konularını Mahabharata ve Ramayana gibi ulusal Hint destanlarından
alıyordu. Batı'da "danseden tanrılar" olarak da bilinen Hint gölge
oyunları ilk kez 16. yüzyılda ortaya çıkmışlardır. Gösteriler Hinduizm'de
kuklaların koruyucu tanrısı Şiva'nın
tapınaklarının etrafında yapılıyordu.
·
Endonezya (Cava): Konularını tarihi Cava destanlarından
alan bu gölge tiyatrosu "wayang kulit" olarak anılmaktadır.Cava dilinde wayang ruh, kulit de kuklaların yapıldığı bizon derisi
anlamına gelir. Temsiller Gamelan müziğiği eşliğinde yapılmaktadır.
UNESCO 2003'te "wayang kulit"i "Manevi Kültürel Miras
Listesi"ne aldı. ("Karagöz ve Hacivat" da aynı listeye 2009'da
girecektir). Bali’ye, Siyam’a, Malaya ve Birmanya’ya
da buradan geçti.
·
Malezya:
Gölge tiyatrosuna Endonezya'da olduğu gibi bu bölgede de "wayang
kulit" denilmektedir. Oyunlar konularını mitolojik ve töreye dayalı
öykülerden almaktaydı ve sonunda mutlaka ahlâki bir kıssa bulunmaktaydı.
Oyunlara Gamelan müziği eşlik etmekteydi.
·
Tayland (Siyam): Gölge oyunlarına bu diyarda
"Nang Yai" adı verilmektedir. Figürler meşin ve duvar yosunundan
yapılmaktaydılar. Perdedeki görüntülere şarkılar ve ilâhiler eşlik ederdi. Nang
dramaları Tayland sinemasına da ilham vermiştir.
·
Mısır: "Karagöz ve
Hacivat"ın 16. yüzyılda Osmanlı topraklarına Mısır'dan geldiği şeklindeki
görüş ağır basmaktadır.
·
İtalya:
Avrupa'da ilk kez 17. yüzyılda bu ülkede görüldü. Diğer Avrupa ülkelerine de
buradan yayıldı.
·
Fransa:
En çok ilgi gördüğü ve önemsendiği Fransa'da "Ombre Chinoises" (Çin
gölgeleri) olarak adlandırılan bu oyunlar tiyatronun bir dalı olarak kabul
edildi, kabarelerde gösterildi, üzerine eserler yazıldı.
İlgili kitaplar
·
"Halk
Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği", Pertev Naili Boratav, Adam
Yayınları, İstanbul, 1988.
·
"Önemli Bir
Kültür Mirası: Karagöz", Yıktın Perdeyi Eğledin Virân, Metin And, Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul, 2004.
·
"Dünkü Karagöz",Uğur
Göktaş, Akademi Kitabevi, İzmir, 1992.
·
"Karagöz
Akademisi", Şahin Koçak, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2009.
·
"Karagöz
Musikisi", Etem Ruhi Alper, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989.
·
"Karagöz Perde
Gazelleri", Ünver Oral, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1996.
·
"Karagöz",
Sabri Esat Siyavuşgil, Saim Toraman Basımevi, Ankara, 1955.
·
"Karagöz
Topkapı Sarayındaki Tasvirleriyle", Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
2000.
·
"Karagöz",
Muhittin Sevilen (Hayalî Küçük Ali), Kültür Bakanlığı Yayınları, 1969.
Kaynaklar
1. ^ Özhan Öztürk. Folklor ve
Mitoloji Sözlüğü. Phoenix yayınları. İstanbul, 2009 ISBN
9786955738266 s
3. ^ Mevlüt Özhan. "Karagöz oyunundaki tipler ve
özellikleri" (Türkçe). UNIMA Türkiye. Erişim tarihi: 13
Ocak 2013.
5. ^ Mevlüt Özhan. "Karagöz oyununun
bölümleri" (Türkçe). UNIMA Türkiye. Erişim tarihi: 16 Ocak
2013.